Ana içeriğe atla

AĞAÇTAN İNSANLAR VE DEV ŞİRİNLER

 



HASTALIKLARIMIZI TANIYOR MUYUZ? 

 Arjiri (Mavi Deri Hastalığı) Nedir?

Her geçen gün bizleri hayrete düşürecek bir hastalık ile karşılaşıyoruz. Teknoloji, kullandığımız ürünler, farklı hastalıklara davetiye çıkartıyor. Bunlardan bir tanesi ise “Arjiri” adlı bir rahatsızlık türüdür.İlginç hastalıklar kategorisinde yer alarak tarihe geçmiştir. Kişi, diğer insanlardan farklı bir cilt rengine bürünür. Kişinin bu hastalık sonucu bütün vücudu mavi ve mor rengine dönüşür. Gözle görülür bir şekilde kendini gösteren belirtiler, kişiyi dış ortamdan uzaklaştırıyor. Arjiri, nadir görülen bir hastalıktır ve ölümcül ya da tehlike arz eden bir rahatsızlık türü değildir. Fakat insanı psikolojik olarak etkilemekte ve içine kapanık, toplumdan uzak bir birey haline dönüştürmektedir. İnsanlar tarafından tepkiyle karşılanan kişi, bir daha sokağa çıkmak istemez ve kimi zaman alaycı tavırlar ile karşılaşabilir. Mavi rengi yüzünde ve diğer uzuvlarında taşıyan kişi, toplumdan soyutlanır ve bulaşıcı olduğu düşünülerek bu kişiden uzaklaşılır.
Arjiri hastalığına, ne yazık ki günümüzde yakalanmak daha kolay hale gelmiştir. Dekorasyon ve takı meraklıları, bu riski taşıyanların başında gelmektedir. Özellikle gümüş olan aksesuarların neden olduğu bu ten rengi bozukluğu, organlara herhangi bir zararı yoktur. Gümüş tozu ve gümüş bir ürün ile uzun süre haşir naşir olan biri, gümüşün taşıdığı kimyasal maddeyi vücuduna depoluyor ve zamanla bu depolamanın tozu artıyor, kişi güneşli ortamlarda uzun süre kaldığında, kimyasal maddenin etkisi kendini gösteriyor ve ten mavi ya da mor renge dönüşüyor. İnsan vücudunun uzun yıllar atamadığı gümüş, insana sadece fiziksel olarak zararı dokunmaktadır.
Uzmanlar arjiri hastalığını “kozmetik bir problem” olarak görmektedir. Diğer organlara zararı dokunmasa da kişiyi bunalıma sürüklediği için psikolojik travmalar yaşamasına zemin oluşturabilir. Mavi deri hastalığı olarak da nitelendirilen arjiri, 2008 yılında 40 yaşında olan Paul Karason adlı bir kişide kendisini göstermiştir. Arjiri,mavi ve mor renginin haricinde kül grisi tonlarında da belirti vermektedir. Genelde fotoğrafçılık mesleği ile uğraşanların maruz kalacağı hastalık, gümüş bileşenlerden oluşan tıbbi ilaçların yan etkisi ile de oluşabiliyor. Yüzde, ellerde, eklemlerin kıvrım olan bölgelerinde biriken bu renk tonları, iç organlarda da görülebilmektedir. Gümüş elementi ile içli dışlı olanlar, aşırı derecede güneşe maruz kalırlar, tıpkı gümüş gibi kararmaya başlarlar ve hastalığın belirtisi olan renklere bürünürler.
İmitasyon takmak yerine, gümüş takılar kullanmak daha iyidir. Fakat bu takıları kullanırken dikkat edilecek hususlar vardır. Özellikle geceleri, üzerinizde gümüş elementi ile üretilmiş takıları çıkarmadan yatmayınız. Ve çok uzun süre takı kullanımında bulunmayınız. Takı takmayı seviyorsanız eğer, gün içerisinde takılarınızı çıkartıp bedeninizi dinlendiriniz, gerekirse tekrar takabilirsiniz. Aynı şekilde evinizde aksesuar olarak gümüş elementinden oluşan ürünleri tercih etmeyiniz. Eğer gümüş aksesuarlarınız var ise bunları sık sık özel losyonu ile temizlemeli ve üzerinde biriken gümüş tozlarını dezenfekte etmelisiniz. Tabi bu işlem, eldiven yardımı ile olmalıdır.
Arjiri hastalığının maalesef tedavisi çok güçtür. Günümüzde teknoloji ile yol alan lazer yöntemi, bu sendromun tedavisinde kullanılsa da %100 sonuç alınamamaktadır. Ve uzun yıllar süren bir tedavi gerektiren bir hastalık olduğu için, kişiyi ruhsal olarak çöküntüye uğratmaktadır. Tedavisi imkansız olan vakalar da çoğunluktadır. Mavi deri sendromunu yaşamak istemiyorsanız, gümüş elementinden kendinizi uzak tutunuz.
Uslu Bir Çocuk Olursanız Şirinleri Gerçekten Görebilirsiniz!

Ağaç Hastalığı

Ağaç Hastalığı, dünya üzerinde oldukça az görülen bir rahatsızlıktır. Ağaç hastalığı ismiyle ifade edilen rahatsızlık el ve ayaklar üzerinde oluşan sivilce ve siğillerin ağaç köküne benzer tarzda hastanın derinin altından üstüne doğru çıkarak zamanla ilerleyerek ağaç gövdesi ve dalları gibi bir görünüm gösterir. Ağaç hastalığının oluşmasında etkin olan papilloma ismindeki virüs ilk etapta kuluçka döneminde bekler zamanla düşme veya yaralanmadan kaynaklı olarak beklemekte olan bu virüsler aktif hale gelerek bakteri sel tarzda hareketlilik gösterir. Bu hareketlilik soncunda başlangıç da ufak olan siğiller zamanla git gide büyüyerek dallanmaktadır. Kimi ağaç hastalığı yaşayan kişilerde oluşan bu siğiller o kadar büyüyerek gelişmiştir. Hastanın ellerini kullanamamasına neden olmaktadır. Eller üzerinde bulunan bu kökler ellerin işlevini yitirmesine ve kaşık tutamadığından yemek yiyemediği ayrıca su bardağı kavrayamamasına neden olmaktadır. Hakeza ayaklarda oluşan köksü yapı ayağın üzerine basmayı engeller. Günlük ihtiyaçlarını karşılamak isteyen ayak hastaları üzerine bastıklarında köksü yapı ağrılara neden etmektedir.Bu nedenle ağaç hastaları hareket etmek istemezler. Ağaç Hastalığının Tedavisi
Bu hastalığın başlangıcı uzman hekimler ile tespit edildiğinde A vitamini eksikliği düzenlenerek bu rahatsızlık engellene bilinmektedir. Ağaç hastalığının tespiti amacıyla uzmanlar bir kısım tahliller yaparak bu rahatsızlığı tespit edebilmektedir. Başlangıçta ufak siğiller halinde bulunan rahatsızlık bir kısım doktor tarafından hastanın farklı tedavilere yöneltmiştir. Bunun temel nedeni dünya üzerinde bir elin parmaklarını geçmeyecek düzeyde ileri derecede ağaç hastasının bulunmasıdır. İlerleyen dönemlerde hastanın rahatsızlığının tam anlamıyla tespit edilir. Yapılan test ve tahlillerin sonucunda uzman hekim tarafından bir kısım ilaç tedavileri ve
hastalığı durdurmaya yaranlar tedaviler ile bu hastalığın ilerlemesi durdurulur. Bu hastalığın azlığından dolayı rahatsızlığı geçiren kişiler uzman doktorun yönlendirmesi dışında hareket etmemelidir.



Tüm Bekletenlerin Gözü Kör Olsun. Sayenizde Ağaç olduk!


KAYNAK
* www.hasta.gen.tr 
* www.bilgiustam.com

Yazan: Tuğba BARAK

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BUZUL ÇAĞI DEVLERİ: MAMUTLAR

NESLİ TÜKENEN HAYVANLAR  Karnında halen anne sütü bulunan ve bir aylık yavruyken ölen mamut "Lyuba", İngiltere 'nin başkenti Londra'da sergileniyor. (Doğal Tarih Müzesi  'Buzul Çağı Devleri: Mamutlar') Mamut Uzun, kıvrık dişleri ve uzun hortumları ile bir mamut resmine baktığınızda onların fillerin ataları olduğunu anlayabilirsiniz. Mamutlar da diğer pek çok hayvan türü gibi günümüzde yaşamıyor. Fil ailesinden olan mamutların son üyeleri MÖ 1.700 yılında yaşamıştır. Bulunan en eski mamut kalıntıları, 4 milyon yaşındadır. Mamutların ilk olarak Afrika kıtasında ortaya çıktığı ve oradan Avrupa ve Asya’nın kuzey bölgeleri ile Kuzey Amerika’ya yayıldıkları; zamanla soğuğa ayak uydurmuş oldukları düşünülüyor. Mamutların Fiziksel Özellikleri: Mamutların günümüz hayvanlarından çok daha büyük olduğu sanılsada, gerçekte Afrika filinden bile daha küçüktür. Mamut olarak adlandırdığımız “Elephas Primigenius”un yerden omuza kadar olan yüksekliği...

KANIMIZDA NELER VAR

Kanımızda neler var? Düştüğümüzde, elimizi kestiğimizde veya bir yerlere çarptığımızda sık karşılaştığımız kan acaba nelerden oluşuyor bir bakalım. Deney için malzemeler büyük bir kap, beyaz pinpon topları, kırmızı el işi kağıdı ve suda büyüyen kırmızı su maymuncukları. Öncelikle kabımızın içini suyla dolduruyoruz ve kırmızı su maymuncuklarını içerisine atıp şişmesini bekliyoruz. Kırmızı su maymuncukları kana kırmızı rengi veren hemoglobin maddesini temsil ediyor. Bunların üzerlerine beyaz pinpon toplarını ekliyoruz. Pinpon topları kanda az sayıda bulunan büyük ve beyaz renkli akyuvar hücrelerimizi temsil ediyor. Son olarak kırmızı el işi kağıdımızı da küçük dikdörtgenler halinde kesip kabımızın içerisine atıyoruz. Bunlar ise kan pulcuklarımızı yani trombositlerimizi temsil ediyor. Kan pulcukları, kanın pıhtılaşmasını sağlar, pıhtılaşma için gerekli olan proteinleri üretir.Pıhtılaşan kan damarı tıkar ve kan kaybını önler. İşte bu kadaaar bundan sonra kanımızın hangi hücrelerde...

KOKULAR VE ÜZERİMİZDEKİ ETKİLERİ

     KOKULAR VE HAYATIMIZDAKİ ROLLERİ    Burnunuz Bilir.. Koku alma duyusu (veya olfaction) en önemli duyularımızdan biridir ve beynimizin duygu, hafıza ve yaratıcılığı etkileyen kısmında yer alır. Koku alma duyusu 24 saat boyunca çalışır ve hiçbir zaman “kapatılamayan” tek duyudur. Vücudun ilk ve en tanımlayıcı deneme mekanizmasıdır, bir ortamın iyi ya da kötü olduğunu anında değerlendirir. Duyguların iletişimi koku ile yapılabilir. Kokunun ruhsal durum, hafıza, duygular, eş seçimi, bağışıklık sistemi ve hormonları etkilediği yönünde iddialar da bulunmaktadır. Akademisyenler ve araştırmacılar, kokunun en basit tanımıyla istekleri doğrulayan bir ruh hali ürettiği ve bu yüzden etkili olduğu yönünde fikir birliği içerisindedirler. Aristo’nun tanımladığı beş duyudan ikisi olan koku ve tat alma, “kimyasal duyular” olarak adlandırılır ve kimi zaman birbirinden ayrı değil bir tek duyu olarak değerlendirilir. Aldığımız tatların yaklaşık %80’i aslında ...