Ana içeriğe atla

KOKULAR VE ÜZERİMİZDEKİ ETKİLERİ



     KOKULAR VE HAYATIMIZDAKİ ROLLERİ



   Burnunuz Bilir..


Koku alma duyusu (veya olfaction) en önemli duyularımızdan biridir ve beynimizin duygu, hafıza ve yaratıcılığı etkileyen kısmında yer alır. Koku alma duyusu 24 saat boyunca çalışır ve hiçbir zaman “kapatılamayan” tek duyudur. Vücudun ilk ve en tanımlayıcı deneme mekanizmasıdır, bir ortamın iyi ya da kötü olduğunu anında değerlendirir.

Duyguların iletişimi koku ile yapılabilir. Kokunun ruhsal durum, hafıza, duygular, eş seçimi, bağışıklık sistemi ve hormonları etkilediği yönünde iddialar da bulunmaktadır. Akademisyenler ve araştırmacılar, kokunun en basit tanımıyla istekleri doğrulayan bir ruh hali ürettiği ve bu yüzden etkili olduğu yönünde fikir birliği içerisindedirler. Aristo’nun tanımladığı beş duyudan ikisi olan koku ve tat alma, “kimyasal duyular” olarak adlandırılır ve kimi zaman birbirinden ayrı değil bir tek duyu olarak değerlendirilir. Aldığımız tatların yaklaşık %80’i aslında koku alma duyumuz tarafından şekillenir. Koku alma duyusu olmasaydı sadece beş tadı algılayabilirdik: tatlı, tuzlu, ekşi, acı ve baharatlı. Bir yemeğin tadını aynı bırakıp sadece kokusunu değiştirmek, lezzeti ile oynamak için yeterlidir. Aslında koku alma duyumuz açken daha kuvvetlidir.







Kokuyu Algılama: Burun ve Beyin


Kokuların vücuda girişi deri ve solunum yolu ile olmaktadır. Kokular deri yolu ile bütün vücut tarafından tamamen emilebilir ve kolayca hücrelere ulaşabilirler. Kokusu olan her şey öncelikle burun vasıtasıyla hiçbir engel ve süzgeç ile karşılaşmadan direk olarak beyine; koku alma soğancıklarına iletilir. Her bir sentetik koku molekülü ve kimyasalları beyinde yapboz parçalarının tamamlanması gibi özel alıcı hücrelere yerleşir. Soğancıklar limbik sisteme bağlıdır. Limbik sistem kalp atışlarını, kan basıncını, nefes alıp vermeyi, hafızayı, stres düzeyini, hormon dengesini kontrol eden beynin hayati bölümlerini içine alan bir sistemdir. Koku duyusu hiçbir yardımcı iletim mekanizmasına ihtiyaç duymadan ve beyin tarafından kontrol edilmeden direk olarak görevli sisteme ulaşan tek duyu organıdır. Diğer duyular ise uyarıları öncelikle beynin dağıtım merkezi olan thalamusa iletilir, kontrolden geçer ve daha sonra beyinin o duyudan sorumlu olan bölgelerine ulaştırılır.

Limbik sistemin yanı sıra kokular amgdalayı (duygusal hafıza), hipofiz bezini (psikolojik ve fizyolojik hormonları ürettiren merkez), hipotalamusu (cinsellik, tiroid ve büyüme gibi hormonları dengeleyen bölge) uyarır(2,7).

Esanslı yağların doğal gücü


Esanslı yağların tıp ve sağlıkla ilgili konularda fayda sağladıkları genel olarak kabul görmektedir.

%100 saf esanslı yağlar bitki özlerinden elde edilir. Dolayısıyla da bu bitkilere ait sağlık ve arındırıcı özellikleri taşırlar.

Esanslı yağlar, sigara dumanı dahil kötü kokuları basitçe maskelemez, önlerler.

Esanslı yağlar, havada çözülmüş mikro buğu olarak teneffüs edildiklerinde, vücudun bağışıklık sistemini kuvvetlendirirler.

Bilimsel araştırmalar, esanslı yağların bakteriler, virüsler ve küfler gibi hava ile bulaşan mikroplarla savaşarak bunları önlediklerini doğrulamaktadır.

İngiltere'de birçok hastanede enfeksiyonların yayılmasını önlemek amacıyla havaya çam yağı buğusu verilmektedir.

1955'te gerçekleştirilen bir araştırma, 21 farklı çeşit esanslı yağın, 3 saat içerisinde sağlık sorunlarına yol açabilecek çeşitli mikropları azalttığını ya da tamamen yok ettiğini göstermiştir.

Esanslı yağlar, uzun yıllardan beri öksürük tedavisinde kullanılmaktadır.

Yaygın olarak kullanılan temizlik ve anti bakteriyel ürünlerde de çeşitli esanslı yağlar kullanılmaktadır.


Araştırmalardan elde edilen sonuçlar:

Yapılan birçok araştırma sonucunda çeşitli hastalıkların özellikle Limbik Sisteme bağlı hastalıkların tedavilerinde Kokuların kullanılmakta olduğu gözlemlenmiştir.

*Avustralya'da bir üniversitede Alzheimer, Huntington ve Parkinson hastalıkları ile şizofreni ve obsesif-kompulsif bozukluk gibi beyin hastalıklarının teşhisi kokular kullanılarak gerçekleştirilmektedir.

*Japonya'da, kokuların ve esanslı yağların Alzheimer hastalığının tedavisi üzerindeki etkileri araştırılmaktadır.

*Araştırmalar, ayrıca, belirli bir kokuya sürekli maruz kalmanın kilo vermeye yardımcı olduğunu göstermiştir.



Kokular ve Zihin/Davranış Kontrolü

Doğal kokular vücut dengesini ve sistemlerinin izin verdiği ölçüde insan beden ve ruhuna etkide bulunabilirken, sentetik kokuların güçlü etkisi iç dengeyi yok sayarak, düşman askerler gibi mekanizmamızı işgal eder.

Kokuların nörolojik etkilerinin oldukça farkında olan otoriteler toplumsal davranışları şekillendirmek için özel kokular üretirler. Bunların en masum ve bilinenleri iş ortamında kullanılan kokularla iş performansını yükseltmek, süpermarket ve alışveriş merkezlerinde satışları arttırmak, stresli ortamlarda insanları rahatlatmak veya cinsel isteği arttırmak amacı ile kullanılan kokulardır. Her ne kadar toplumun davranışını onların rızası olmadan, müspet yönde bile olsa değiştirmek, manipüle etmek etik dışı bir durum olsa bile günümüzde bu metot sıklıkla kullanılmaktadır





“Koku” filminde seri katil Grenouille’ün idam sahnesi gerçekten manidardır. Grenouille idam edilmeden önce son arzusu olarak elindeki şişenin kapağını açmak istediğini söyler. Şişede öldürdüğü kadınların vücudundan elde ettiği bir parfüm karışımı bulunmaktadır. Şişenin kapağı açıldığında meydanda bulunan ve biraz önce katilin öldürülmesini büyük bir keyifle izleyecek olan kalabalık halk kokuyu aldığında büyülenmiş gibi Greneoille’ye “sevgilim” diye seslenmeye başlar. Adeta toplu hipnoz etkisi oluşturan bu koku ile halk seri katili şimdi bir “Tanrı” gibi görmektedir. Kokunun günümüzde davranış manipülasyonunda nasıl kullanıldığını yukarıda anlattıktan sonra filmde yaşananlar çok da hayal ürünü gelmiyor insana.




SONUÇ: Son olarak bir sonuca varmak istersek Kokuların hayatımızda ne kadar önemli olduğunu öğrenmiş olduk. Ayrıca Koku duyusunun kaybına anosmia adı verilir. Koku alma duyusunun olmaması iştah ve libido kaybı ile koku hatıralarından kaynaklanan depresyona neden olabilir. Anosmia, kimi zaman Alzheimer ve Parkinson hastalıklarının erken belirtilerinden de olabilir çünkü bu iki hastalığın da nedeni Limbik Sistemle ilgili sistemlerin dejenerasyonudur.


YAZAN: DİLAN TUNALI





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BUZUL ÇAĞI DEVLERİ: MAMUTLAR

NESLİ TÜKENEN HAYVANLAR  Karnında halen anne sütü bulunan ve bir aylık yavruyken ölen mamut "Lyuba", İngiltere 'nin başkenti Londra'da sergileniyor. (Doğal Tarih Müzesi  'Buzul Çağı Devleri: Mamutlar') Mamut Uzun, kıvrık dişleri ve uzun hortumları ile bir mamut resmine baktığınızda onların fillerin ataları olduğunu anlayabilirsiniz. Mamutlar da diğer pek çok hayvan türü gibi günümüzde yaşamıyor. Fil ailesinden olan mamutların son üyeleri MÖ 1.700 yılında yaşamıştır. Bulunan en eski mamut kalıntıları, 4 milyon yaşındadır. Mamutların ilk olarak Afrika kıtasında ortaya çıktığı ve oradan Avrupa ve Asya’nın kuzey bölgeleri ile Kuzey Amerika’ya yayıldıkları; zamanla soğuğa ayak uydurmuş oldukları düşünülüyor. Mamutların Fiziksel Özellikleri: Mamutların günümüz hayvanlarından çok daha büyük olduğu sanılsada, gerçekte Afrika filinden bile daha küçüktür. Mamut olarak adlandırdığımız “Elephas Primigenius”un yerden omuza kadar olan yüksekliği...

KANIMIZDA NELER VAR

Kanımızda neler var? Düştüğümüzde, elimizi kestiğimizde veya bir yerlere çarptığımızda sık karşılaştığımız kan acaba nelerden oluşuyor bir bakalım. Deney için malzemeler büyük bir kap, beyaz pinpon topları, kırmızı el işi kağıdı ve suda büyüyen kırmızı su maymuncukları. Öncelikle kabımızın içini suyla dolduruyoruz ve kırmızı su maymuncuklarını içerisine atıp şişmesini bekliyoruz. Kırmızı su maymuncukları kana kırmızı rengi veren hemoglobin maddesini temsil ediyor. Bunların üzerlerine beyaz pinpon toplarını ekliyoruz. Pinpon topları kanda az sayıda bulunan büyük ve beyaz renkli akyuvar hücrelerimizi temsil ediyor. Son olarak kırmızı el işi kağıdımızı da küçük dikdörtgenler halinde kesip kabımızın içerisine atıyoruz. Bunlar ise kan pulcuklarımızı yani trombositlerimizi temsil ediyor. Kan pulcukları, kanın pıhtılaşmasını sağlar, pıhtılaşma için gerekli olan proteinleri üretir.Pıhtılaşan kan damarı tıkar ve kan kaybını önler. İşte bu kadaaar bundan sonra kanımızın hangi hücrelerde...